Makale
Brüksel’de bir acayip toplantı
Aşağıdaki hikâyede kişiler gerçek,
diyaloglar uydurmadır.
Ä°yi misin, Fransuva?
- Emin deÄŸilim, Angela.
- Yapabilirsin. Yapabiliriz. Topla kendini. Avrupa için sivuple.
- Dayanamıyorum artık.
- Biliyorum. Ahmet’in mantık vaazlarına hiçbirimizin tahammülü kalmadı, ama katlanmaya mecburuz.
- Tahammülümüz kalmadı diyorsun, sonra da katlanmaya mecburuz diyorsun. Kalmayan şey kalmamıştır. Olmayan şeyin mecburiyeti olmaz. İstemiyorum! İstemiyorum artık!
Ä°smini kimsenin bilmediÄŸi Ä°talya BaÅŸbakanı araya girdi: “Mantıksız davranmalıyız.”
Ortalığı umumi bir şaşkınlık ve sessizlik kapladı.
İsmini kimsenin bilmediği İtalya Başbakanı devam etti:
“Fikir ve ifade hürriyeti diyoruz, adam Baader-Meinhof’lu günlerin Almanya’sındaki sıkı yönetim havasından girip Roger Garaudy’nin bir kitabının Fransa’da yasaklanmasından çıkıyor, sonra da ‘Biz hiç kitap yasaklamadık’ diye sırıtıyor. Vizeyi kaldırmamak için bin dereden su getiriyoruz, adam ‘Son senelerde Avrupa’ya yasa dışı bir Türk göçmen akını olmadığı gibi, Avrupa BirliÄŸi’ne legal yollarla gidip geri dönmeyen kimse de yok. Merak etmeyin, vatandaÅŸlarımızın Avrupa’da refah aradıkları günler geride kaldı, vizeyi kaldırdığınızda nüfusumuz Avrupa’ya kaymaz. Öyle bir endiÅŸeyi Arnavutluk konusunda duysaydınız anlardım, ama o konuda bile duymadınız’ diye kestirip atıyor. Mülteci meselesinde zaten hiç ÅŸansımız yok. Bir yerlerimizi de yırtsak Ahmet’e argüman yetiÅŸtiremeyiz. Türkiye 3 milyon mülteci ağırlıyor ve bir tanesini bile Yunanistan, Fransa veya Ä°ngiltere’nin periÅŸan ettiÄŸi gibi periÅŸan etmiyor, hepsine gayet medeni hayat ÅŸartları sunuyor. Sadece kamplardaki mültecilere bugüne kadar 10 milyar dolar harcadı ve onların bakımını aynı ÅŸekilde sürdürebilmek için bile bizim vereceÄŸimiz 3 milyar avrodan çok daha fazlasına ihtiyacı var. ‘Kaldı ki’ diyor Ahmet, ‘Avrupa’ya göç akınını durdurmak veya en azından yavaÅŸlatmak için, mültecilere sunduÄŸumuz hayat standardını daha da yükseltmemiz lazım ve bunun maliyeti çok yüksek. Takdir edersiniz ki, mülteciler size gelmesinler diye kendi bütçemizi aÅŸacak harcamalara girerek kendimizi parçalamamız hiç mantıklı olmaz. Sizin için niye yapalım ki bunu? Sizin derdinizin masrafını niye biz çekelim ki?’ Uzay Yolu dizisindeki Mistır Spak gibi bir ÅŸeyle karşı karşıyayız. Ne dese mantıklı. Ne dese haklı. Bu haklılıkla, bu mantık üstünlüğüyle mücadelenin tek yolu saçmalamaktır. Saçmalayacağız, baÄŸlam dışına çıkacağız, mantık dışı konuÅŸacağız. Neye uÄŸradığını ÅŸaşıracak. Beyni dumura uÄŸrayacak. Öylece kalakalacak. Bu durumda toplantıdan bir sonuç çıkmayacak tabii. Varsın çıkmasın. Yeter ki bu sefer dersini çalışmamış talebelerin mahcubiyetiyle kalkmayalım ÅŸu masadan. Sadece bir kerecik de olsa Ahmet olsun üzerinden silindir geçen. Belki sinirlenecek, hatta çıldıracak. Ama Recep deÄŸil ki bu. Masayı dağıtıp ‘Daha da gelmem Brüksel’e!’ demez nasıl olsa.”
Ãœmidini tümüyle kesmiÅŸ olan Fransa BaÅŸbakanı Fransuva Oland hariç, herkes bu fikri beÄŸendi. Türkiye BaÅŸbakanı Ahmet DavutoÄŸlu’nun sigortasını attırmak konusunda anlaÅŸtılar. Bu iÅŸi tam olarak nasıl yapacaklarını da konuÅŸtular.
“Faydası olmaz” dedi Oland.
“Niye böyle karamsarsın, Fransuva?” diye sordu, ismini kimsenin bilmediÄŸi Ä°talya BaÅŸbakanı.
“Çünkü Ahmet’le konuÅŸmanın lanet olsası bir zorluÄŸu var, hadi gidelim Angela”diye cevap verip gitmeye yeltendi Oland.
“Saçmalama Fransuva! Kendine gel! Kaderinden kaçamazsın! Erkek ol biraz! Yeter be!” diye bağırdı Merkel. Daha bağırmaya baÅŸladığı anda piÅŸmanlık duydu bundan. Fransız gururunu kırmamalı ve “Avrupa’nın liderliÄŸine soyundu” algısını beslememeliydi. Tatsız havayı dağıtmak için fevkalade alçak bir sesle ve adeta kedi gibi miyavlayarak, “Hadi amaaa, Avrupa için sivuple” dedi.
Oland ikna olmamıştı ama daha fazla direnmeye mecali de kalmamıştı.
***
Nihayet toplantıya geçildi. Ahmet DavutoÄŸlu da geldi. Yüzünde, Züddoyçe Zaytung’un tabiriyle “Muzır bir çocuÄŸun gülümsemesi” vardı her zamanki gibi. Ä°smini kimsenin bilmediÄŸi Ä°talya BaÅŸbakanı “Son gülen iyi güler” diye geçirdi içinden, kursağına kadar gelen kahkahayı güç bela bastırarak.
Biraz havadan sudan konuÅŸuldu, sonra Türkiye’nin mülteciler için talep ettiÄŸi ilave para konusu açıldı. Almanya BaÅŸbakanı Angela Merkel, ismini kimsenin bilmediÄŸi Ä°talya BaÅŸbakanı gibi kursağına kadar gelen kahkahayı bastırarak, “Ekselans Ahmet PaÅŸa’nın fevkalade saÄŸlam argümanlar ileri sürerek Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu adına talep ettiÄŸi ilave cizye konusunu kendi aramızda uzun uzun deÄŸerlendirdik ve ortak bir karara vardık. Kararımızı kim açıklamak ister arkadaÅŸlar?”
Davutoğlu, kulaklarına inanamadı. Ahmet Paşa? Osmanlı İmparatorluğu? Cizye?
Ä°smini kimsenin bilmediÄŸi Ä°talya BaÅŸbakanı “Ben açıklamak isterim” dedi ve baÅŸladı açıklamaya:
“Majesteleri Halife Sultan ErdoÄŸan’ın pek muhterem sadrazamları Ekselans Ahmet PaÅŸa Hazretleri, Avrupa BirliÄŸi’nin mülteciler konusunda Dersaadet’e tabi oluÅŸunu genel bir tabiyet gibi gördüğünden olsa gerek, Avrupa’nın Hıristiyan ahalisine kelle başı 10 avroya tekabül eden bir cizye takdir etmiÅŸtir, halbuki biz bu topraklarda egemenliÄŸimizi koruyoruz ve dolayısıyla makul bir haraçtan fazlasını ödemeyiz. Size 3 milyar avro vermeyi kararlaÅŸtırmıştık, fakat sonradan bunun da kiÅŸi başına 5 avroluk cizye gibi olduÄŸunu fark ettik. Bırakınız o 3 milyar avroya ilaveten 3 milyar avro daha vermeyi, o 3 milyar avroyu bile vermekten vazgeçmiÅŸ bulunuyoruz. Ortak kararımız, 30 milyon avro haraç ödemektir. Bunu kabul etmezseniz, 6 deÄŸil 60 milyar avro harcayarak Yunanistan sahillerine mültecileri paralayacak bir set inÅŸa edeceÄŸiz. ‘Bizim talep ettiÄŸimizin 10 mislini mi harcayacaksınız, bizim talep ettiÄŸimizi vermemek için?’ diye soracak olursanız, evet Ekselans. Çünkü istiklâle paha biçilmez. Yeni Osmanlı’ya tabi olmayı reddediyoruz!”
Sözü Macaristan Başbakanı Viktor Orban aldı:
“Sayın ÅŸeyin… Eee…. Åžey… Sinyor… Sinyor… Sinyor Ä°talyan mevkidaşımın arz ettiÄŸi mülahazalara ben de katılmış bulundum ama ÅŸimdi fikrimi resmen deÄŸiÅŸtiriyorum. Yeni Osmanlı’ya tabiyeti ülkem adına resmen kabul ediyorum. Muhterem Ahmet PaÅŸa Hazretleri, ÅŸimdi söyleyeceÄŸim ÅŸeyi lütfen kayda geçirir misiniz? EÅŸhedu En La Ä°lahe Ä°llallah Ve EÅŸhedu Enne Muhammeden Abduhu Ve Resuluhu. Ben ve halkım Müslümanlardanız artık. Bize cizye tahakkuk etmez. EgemenliÄŸimizi olduÄŸu gibi Yeni Osmanlı sultanına devrediyoruz, dolayısıyla haraç ödememiz de söz konusu olamaz.”
DavutoÄŸlu, neye uÄŸradığını ÅŸaşırma halinden çoktan çıkmış ve Züddoyçe Zaytung’un dikkat çektiÄŸi o muzır çocuk gülümsemesine geri dönmüştü.
Herkes ona bakıyordu haliyle. Ne diyecekti acaba?
***
Ahmet DavutoÄŸlu’nun “Anlamsız esprileriniz bittiyse bu ciddi meselenin hakkını ciddiyetiyle mütenasip bir ÅŸekilde vermeye baÅŸlayalım artık” diyeceÄŸini tahmin ediyorlardı. Buna verecekleri karşılık da hazırdı: “Evet, ironik konuÅŸuyoruz, ama espri deÄŸil bu. Hem Sayın ErdoÄŸan hem de siz, iki konuÅŸmanızdan birinde muhakkak Osmanlı örneÄŸine atıfta bulunuyorsunuz, hatta Osmanlı gibi konuÅŸuyorsunuz, konuÅŸmakla da kalmayıp Balkanlar’da ve Suriye’de Osmanlı gibi hareket ediyorsunuz, Osmanlı’yı canlandırmak için var gücünüzle çalışıyorsunuz. Åžam’ı, Saraybosna’yı, Prizren’i Ä°stanbul’dan ayrı görmediÄŸinizi itiraf da ediyorsunuz zaten. ÇaÄŸdaÅŸ dünyanın önderleri olarak sizin bu anakronik siyasetinizi tel’in ediyoruz. Ä°lle de Osmanlı muamelesi görmek istiyorsanız, Avrupa’nın Hasta Adamı diye anıldığı dönemdeki Osmanlı’nın gördüğü muameleyi görürsünüz. MuhteÅŸem Süleyman devrindeymiÅŸiz gibi öyle yüksek perdeden konuÅŸmanıza müsaade edilmez.
Toplantılarımızdaki buyurgan üslubunuzu Yeni Osmanlı olma hevesinizin bir tezahürü olarak görüyoruz ve söylediÄŸiniz ÅŸeyler ne kadar mantıklı olursa olsun, isterseniz yerden göğe kadar haklı olun, bu üslubunuzdan ötürü söylediklerinize prim vermeyeceÄŸiz artık. Ä°roni bir yana, Yunanistan sahillerine set çekmek konusunda ciddiyiz. 60 milyar avroluk bir duvar deÄŸil ama. Senede taÅŸ çatlasın 60 milyon avroya mal olacak olan bir jandarma seti çekip Avrupa BirliÄŸi topraklarına illegal olarak ayak basan herkesi megafonla ‘Derhal denize dönün!’ diye üç kere uyardıktan sonra kurÅŸun yaÄŸmuruna tutacağız. ‘Ä°nsan hakları nerede?’ diye istediÄŸiniz kadar feryat edebilirsiniz, umurumuzda olmaz; çünkü insan hakları ihlallerinden ötürü yaptırım ilan edip uygulama makamı da biziz neticede. BM’ye güvenemeyeceÄŸinizi zaten biliyorsunuz; Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip kapı gibi bir Fransa’mız var. 30 milyon avro haraç ÅŸakaydı tabii. Söz verdiÄŸimiz 3 milyar avroyla yetinecekseniz parayı alıp gidin ve bir daha da para konusunu açmayın; ‘3 milyar + 3 milyar’ demeye devam edecekseniz, bizim için konu burada kapanmıştır. Daha masadan kalkmadan Yunanistan sahillerine vurucu timlerin yerleÅŸtirilmesi için gereken talimatı telefonla veririz. Gerisini siz düşünün. Bizim için hava hoÅŸ. 10 tane mülteci alnında kurÅŸunla yere serildikten sonra mülteci akını anında durur.”
DavutoÄŸlu, ikinci fasla mahal bırakmadı. “Ahmet PaÅŸa Hazretleri” olarak kalmayı tercih etti. Gayet sakin bir ÅŸekilde ÅŸunları söyledi, önündeki dosyaları toplayıp çantasına koyarken:
“Ä°ster cizye deyin ister haraç; padiÅŸahımız efendimizin tam yetkili temsilcisi olarak, ödeyeceÄŸiniz paranın miktarını 3 + 13 milyar avroya çıkarıyorum. Ä°tirazınız varsa bir dahaki toplantıya haÅŸmetmaabın kendisini davet edersiniz, derdinizi ona anlatırsınız. Ha, unutmadan: Elhak, Macaristan vilayetimiz hem cizye hem de haraçtan muaftır. Size Müslümanların mükellefiyetinden fazlası düşmeyecek, Viktor kardeÅŸ. Zekât memurlarını üç vakte kadar gönderiyorum. Cümleten geçmiÅŸ olsun.”
Henüz yorum yapılmamış.